#English (Angla) => Türkçe ( Turka )
English (Angla) | Türkçe ( Turka ) |
---|---|
Enrique Ellemberg | Sevdiye KATIRCIOĞLU |
kio_ang.htm | kio_tr.htm |
kiel_ang.htm | kiel_tr.htm |
en | tr |
a boy | Çocuk |
flowers | Çiçekler |
bread | Ekmek |
fathers | Babalar |
Your sons are our friends. | Çoçuklarınız bizim arkadaşlarımızdır. |
Warm milk is good. | Sıcak süt iyidir. |
The boys are big. | Çocuklar büyüktürler. |
The bread is dry. | Ekmek kurudur. |
A flower is beautiful. | Çiçek güzeldir. |
The father is good. | Baba iyidir. |
4. The new teachers will be good. | 4. Yeni öğretmenler iyidirler. |
Words | undefined |
'Auditive understanding, exercise 1' | Dinlediğini Anlama Alıştırması |
The Esperanto Alphabet | Esperanto Alfabesi |
'Click on the letters to hear the name and the sound of each one, repeating the pronunciation aloud.' | undefined |
'You will hear a word. Listen carefully, then click the button for the word you think you heard. If your answer is correct, the button will disappear from the panel; otherwise, you will hear the word again during the exercise. You must get at least 70% correct.' | 'Sonraki alıştırmada bir kelime duyacaksınız, dikkatle dinleyin, doğru olduğundan eminseniz doğru cevabın üzerine tıklayın. Eğer doğruyu bulmuşsanız, kelime ekrandan silinecektir, aksi halde alıştırma süresince kelimeyi tekrar işiteceksiniz. En azından %70 başarı sağlamalısınız.' |
Syllables | undefined |
'Syllables are formed by ONE vowel ( A E I O U ) and one or more consonants, or by a single vowel. If a vowel appears next to another, they belong to different syllables.' | undefined |
'In Esperanto words are written exactly the way they are pronounced, and they are pronounced exactly as they are written. The stressed syllable is always the one before the last. Click the buttons to hear the pronunciation, and repeat it aloud.' | Esperanto da kelimeler Türkçede olduğu gibi aynı harf her yerde aynı şekilde telaffuz edilir.Esperanto kelimelerinde vurgu sondan önceki hecedir.Bu hece diğerinden daha kuvvetli ve uzunca telaffuz edilir.Bu hece üzerinde durmak ve son heceyi biraz hafif söylemek gerekir. |
Personal Pronouns | Şahıs Zamirleri |
I | Ben |
you (singular) | Sen ( Tekil ) |
he | O (erkek ) |
she | O ( Dişil ) |
it | O ( Cansız varlıklar için ) |
we | Biz |
you (plural) | Siz ( Çoğul ) |
they | Onlar ( Çoğul ) |
'One, they, people (Indefinite personal pronoun, meaning 'people, some people, somebody unknown', used when you don't want to or cannot say who was involved.' | 'Mechul Zamir - Esperantoda belirsiz bir zamirdir ki, bu sayısı, cinsi ve tarifi yapılamayan varlıklar için kullanılmaktadır. Veya kişisi belirsiz durumlarda da kullanılmaktadır.' |
(self) Third person reflexive pronoun (both singular and plural). Refers back to the SUBJECT of the sentence. 'Si' cannot be the subject or a part of the subject. | Refleks Zamiri - Sadece üçüncü şahısların tekil veya çoğul durumlarında kullanılır. 'Si mem' özne olamaz. Cümledeki özneye dönüşüm yapar. |
Plural | Çoğul |
Singular | Tekil |
Special | Özel durumlar |
Verbs | Fiiller |
'Every infinitive ends in -i: esti (to be). Every past tense verb ends in -is: mi estis = I was. Every present tense verb ends in -as: mi estas = I am. Every future tense verb ends in -os: mi estos = I will be. Other verb tenses will be introduced in later lessons.' | 'Kökler her zaman -i takısı ile biter.Örneğin 'esti'. Estas ( şimdiki zaman ) , -as ile biter. Estis ( geçmiş zaman ), -is ile biter. Estos ( gelecek zaman ), -os ile biter.Diğer fiillerin zamanlarını gelecek derslerde inceleyeceğiz.' |
Nouns | İsimler |
Adjectives | Sıfatlar |
Every noun ends with the letter 'o': | 'o' harfiyle bitenler : |
friend | 'Dost , Arkadaş' |
brother | Kardeş |
coffee | Kahve |
Every adjective ends with the letter 'a': | 'a' ile bitenler : |
beautiful | Güzel |
healthy | Sağlıklı |
'warm, hot' | Sıcak |
I am | Benim |
He was | O idi ( Eril ) |
She is | Odur ( Dişil ) |
It will be | O olacaktır - Cansızlar için |
We are | Biziz |
You were | Sizdiniz |
They are | Onlardır |
'They, someone will be (indefinite)' | Olacaklar - Cansız varlıklar için |
Vocabulary | Sözlük |
friend | Arkadaş |
son | Oğul |
brother | Kardeş |
man | Erkek |
boy | Oğlan |
flower | Çiçek |
father | Baba |
teacher | Öğretmen |
coffee | Kahve |
cake | Börek |
milk | Süt |
bread | Ekmek |
sugar | Şeker |
tea | Çay |
'biscuit, cracker' | Bisküvit |
beautiful | Güzel |
'big, great' | Büyük |
new | Yeni |
good | İyi |
dry | Kuru |
white | Beyaz |
'warm, hot' | Sıcak |
healthy | Sağlıklı |
Plural | Çoğul |
The plural is formed by adding the letter 'j' to the end of nouns and adjectives: | Çoğul takısı isim ve sıfatların sonuna 'j' harfi konularak yapılır. |
'The indefinite article doesn't exist in Esperanto. There is only the definite article 'la', equivalent to English 'the'.' | Esperantoda yalnız bir belirli harfi tarif vardır 'la' takısı.Harfi tarif çoğul ve hal eki almaz.Türkçede yoktur. |
Article | Harfi Tarif |
friend | Arkadaş |
father | Baba |
flower | Çiçek |
beautiful | Güzel |
healthy | Sağlıklı |
beautiful flower | Güzel çiçek |
healthy father | Sağlıklı baba |
good friend | İyi Dost |
friends | arkadaşlar |
fathers | Babalar |
flowers | Çiçekler |
beautiful | Güzeller |
healthy | Sağlıklılar |
beautiful flowers | Güzel çiçekler |
healthy fathers | Sağlıklı babalar |
good friends | İyi dostlar |
the boy | Çocuk |
the flowers | Çiçekler |
the bread | Ekmek |
the fathers | Babalar |
Possessive Pronouns | İyelik Zamirleri |
Possessive adjectives and pronouns are formed by adding the adjective ending 'a' to the personal pronouns: | İyelik zamirleri şahıs zamirlerinin sonuna ('a') harfi getirilerek yapılır. |
Possessive adjectives also receive the ending 'j' when they modify a plural noun. | Aynı zamanda iyelik zamirleride sonuna 'j' harfini ekleyerek çoğul halini alırlar. |
Note: | Not: |
Sentences | Cümleler |
'my, mine' | Benim |
'your, yours' | Senin |
'her, hers' | Onun ( dişil ) |
'their, theirs' | Onların |
his | Onun |
its | Onun ( cansız varlıklar ) |
'our, ours' | Bizim |
my friend | Arkadaşım |
my friends | Arkadaşlarım |
our flower | Bizim çiçeğimiz |
our flowers | Bizim çiçeklerimiz |
'You are going to hear a word and you should write it in the available space. If your answer is correct, the word will appear on the panel; otherwise, the word would be repeated later. You must get at least 70% correct.' | undefined |
'Auditive understanding, exercise 2' | undefined |
Find the correct translation for the word at the top of the frame. You must get at least 70% correct. | undefined |
Translate to Esperanto | Esperantoya tercüme edin |
' 1. The tea is warm.' | 1. Çay sıcaktır. |
' 2. The teacher is a father.' | 2. Öğretmen babadır. |
' 3. Your father is good.' | 3. Babanız iyidir. |
' 4. The new teachers will be big.' | undefined |
' 5. My brother will be a teacher.' | 5. Kardeşim öğretmendir. |
' 6. Your sons will be friends.' | 6. Oğullarınız arkadaş olacaklar. |
' 7. The cakes were good.' | 7. Börekler iyidir. |
' 8. The bread is dry.' | 8. Ekmek kurudur. |
' 9. The new boy was my friend.' | 9. Yeni çocuk benim arkadaşımdır. |
10. The boys will be great friends. | 10. Çocuklar iyi arkadaş olacaklar. |
3. The teacher met the new friends. | 3. Öğretmen yeni arkadaşları karşıladı. |
I wash the new cup. | Ben yeni tası yıkıyorum. |
I wash the new cups. | Ben yeni tasları yıkıyorum. |
I won't wash the new cup. | Ben yeni tası yıkamayacağım. |
'In the first lesson we saw that in Esperanto adjectives agree in number (singular or plural) with the nouns they describe; when a noun refers to one thing, its adjectives stay singular and when the noun refers to more than one, its adjectives are made plural.' | 'İlk derste Esperantodaki sıfatların , niteledikleri isimlerin tekil veya çoğul hallerine uyum gösterdiğini gördük. Bir isim tekilse, onun sıfatı da tekil kalmakta; isim birden fazla şeyi gösteriyorsa sıfatlarda çoğul şekildedir.' |
'Most nouns do not indicate gender, but a small number referring to people do. For such words, the '-o' ending refers to males and '-ino' refers to females.' | 'Sadece cinsiyeti belli olan varlıkların isimleri tanımlıdır.Erkekler için 'o' , dişiler için ise 'ino' son takısı ile biter.Bir diğer kullanışlı bitirme şeklide, cümlenin içindeki dolaysız nesneyi tanımlamaya yardım eder.' |
woman | kadın |
(female) friend | kadın arkadaş |
daughter | kız çocuk |
mother | anne |
The big women | büyük kadınlar |
The beautiful (female) friend | Güzel kız arkadaş |
Suffix -ino | -ino son eki ( dişil ) |
man | erkek |
friend | arkadaş |
son | oğul |
father | baba |
The good mother | iyi baba |
'Another very useful ending allows us to identify the direct object of a sentence. It is the accusative ending 'n', placed at the end of nouns, adjectives, and pronouns. (Note: The direct object is what the verb acts upon. It receives the action of the verb. E.g., in 'I see you', 'you' is the direct object).' | 'Edatlarda bize doğru objeyi tanıma imkanı sağlayan çok faydalı başka bir son takı vardır. Bu iyelik halidir ve genelde isimlerin, sıfatların ve zamirlerin sonuna konarak cümleye bir bütünlük kazandırmaktadır.Bu şekilde sondaki 'n' harfini ilave etmekle cümledeki dolaysız nesneyi tanımlarız.' |
I add sugar to the warm coffee. | undefined |
I add sugar to the warm coffees. | undefined |
Note that the accusative 'n' is always at the end of the word (after the plural 'j'). The direct object may go anywhere in the sentence without changing its meaning. The following three sentences have the same meaning: | 'Dikkat edin, çoğullama her zaman iyelik halinin önüne konmaktadır ve bu kelime sonunda belirmektedir.Ve dolaysız nesne cümlenin başına, ortasına veya sonuna da konabilir Ama bu cümlenin manasını hiçbir şekilde değiştirmez, çünkü o iyelik hali -i hali tarafından belirtilmiştir. Aşağıdaki üç cümlede aynı anlamı taşır:' |
The different word order may be used for emphasis. We will see this in a later lesson. | Aslında değişik kelime sıralaması cümleye nüans kazandırmak için kullanılabilir.Bunu daha ilerki derslerde tartışacağız. |
The accusative is not used after the verb 'esti'. 'Esti' is a so-called linking verb which implies that the subject and the object are equivalent. | 'Fiilden sonraki 'esti' kelimesinde iyelik hali kullanılmaz, çünkü, 'esti' kelimesi kendi kendini ifade eder.Bu cümlede özne ve yüklem eşit anlamdadır.' |
Note: | Not : |
Note: | Not : |
Accusative (-n) | İyelik hali (-n) |
The Prefix 'mal' allows us to create words with the opposite meaning of the original word. | Olumsuz 'mal' ön takısı bize manası olumsuz kelime şeklini yaratmamıza izin verir. |
friend | arkadaş |
beautiful | güzel |
new | yeni |
'To make a negative sentence it is enough to put the word 'ne' (no, not) before the verb.' | Cümleyi olumsuz yapmak için fiilin önüne 'ne' kelimeciğini ilave etmek yeterlidir. |
I will not add sugar to the warm coffee. | undefined |
He is not my brother. | O benim kardeşim değildir. |
She isn't my mother. | O benim annem değildir. |
The cakes weren't hot. | Börekler sıcak değildir. |
Negation | Olumsuzlaştırmak |
Prefix 'mal' | 'mal' olumsuz ön takısı |
enemy | düşman |
ugly | çirkin |
old | eski |
young | genç |
old | yaşlı |
'miserly, avaricious' | cimri |
generous | cömert |
water | su |
to love | sevmek |
love | sevgi |
bird | kuş |
store | butik |
'to do, to make' | yapmak |
to forget | unutmak |
to have | malik olmak |
insect | böcek |
'to catch, capture' | yakalamak |
to wash | yıkamak |
lemonade | limonata |
paper | kağıt |
to request | rica |
'feather, pen' | mürekkepli kalem |
'to carry, to wear' | taşımak |
'clean, pure' | temiz |
'to meet, encounter' | karşılamak |
to write | yazmak |
to add sugar | tatlandırmak |
cup | tas |
to drink | içmek |
to find | bulmak |
to sell | satmak |
to see | görmek |
Vocabulary | Sözlük |
Auditive understanding exercise | undefined |
'You are going to hear a word or a sentence and you should write it in the available space. If your answer is correct, the word will appear on the screen; otherwise, the word would be repeated later. You must get at least 70% correct.' | undefined |
Find the correct translation for the word at the top of the frame. You must get at least 70% correct. | undefined |
Click on the words that should receive the accusative ending (-n). The sentences are written in subject-verb-object sequence. Click the side button when complete. You must get at least 70% corre t. | 'Bu alıştırmada -i hali alması gereken kelimelerin -n harfi almış olanların üzerine tıklayın.Cümleler yerleşiktir, Özne ,fiil ve yüklem.Cümle doğru olarak tamamlandığında onaylamak için aşağıdaki butona basınız.En az %70 başarı sağlayın.' |
Exercise - Using the accusative | Alıştırma - İ halin kulanılışı |
Exercises | undefined |
1. A healthy boy drinks warm milk. | 1. Sağlıklı oğlan çocuğu sıcak süt içer. |
2. The old store doesn't sell dry cakes. | 2.Eski butik kuru börekler satmaz. |
3. The big teacher met the new friends. | undefined |
4. The new friends will make a good cake. | 4. Yeni arkadaşlar iyi börekler yapacaklar. |
5. The girl didn't find the sisters. | 5. Kız çocuğu kızkardeşlerini bulamadı. |
'6. The small sister is sick, the brother is healthy.' | '6. Küçük kızkardeş hastadır, erkek kardeş sağlıklıdır.' |
7. The father will not wash the small cups. | 7. Baba küçük tasları yıkamayacaktır. |
8. The beautiful bird caught a small insect. | 8. Güzel kuş küçük böceği yakaladı. |
9. The boy is my old friend. | 9. Erkek çoçuk benim eski arkadaşımdır. |
10. The boys were great friends. | 10. Çocuklar büyük arkadaştırlar. |
Translate to Esperanto | Esperantoya Çevirin. |
Fill the available spaces with the missing letters to complete the translation. Remember to add the plural 'j' and the accusative 'n' when necessary. Press 'Enter' or click the side button below when complete. You must get at least 70% correct. | Tercümeye göre beyaz boşlukların eksik kısmını doldurun.Gerekli durumlarda -i halin sonuna çoğul yapmayı unutmayınız.Cümlenin doğru olarak tamamladığınızdan eminseniz aşağıdaki butona tıklayın veya Enter tuşuna basınız. En az %80 başarı yakalayın. |
'Now let's listen to the Esperanto song 'Jen', by the Argentinean group 'La Porkoj', awarded the arts competition of the Universal Esperanto Association. The group was formed by Alejandro Cossavella (Vocals), Pablo Ciancio (Drums), Ignacio Mendizabal (Guitar) and Salvador Agustoni (Bass Guitar). Press the button to play the song.' | 'Şimdi Arjantinli 'Domuzlar' grubundan 'işte' şarkısını Esperanto dilinde dinleyelim. Uluslararası Esperanto cemiyeti tarafından güzel sanatlar yarışmasında ödül almış olan bu grup Alejandro Cossavella (ses), Pablo Ciancio (bateri) Ignacio Mendizabal (gitar) ve Salvador Agustoni (basgitar)'dan oluşmaktadır.Şarkıyı dinlemek için butona basınız.' |
Music in Esperanto | Esperantoca müzik |
12. The old woman lives healthily. | 12. Yaşlı kadın sağlıklı şekilde yaşıyor. |
'In the first lesson we saw that in Esperanto the adjectives singular and plural agree with the noun. The adjective, same as the noun, takes the 'j' ending when it is plural.' | undefined |
'Just the nouns needing a specific gender may show it, ending in 'o' if male, and 'ino' if female.' | undefined |
woman | undefined |
(female) friend | undefined |
daughter | undefined |
mother | undefined |
The big women | undefined |
He has good health. | Onun (erkek) iyi bir sağlığı var. |
Suffix -ino | undefined |
Exercises - Numerals | Sayı alıştırmaları |
Type the numeral corresponding to the given text in the available space. Press 'Enter' or click on the side button when complete. You must get at least 70% correct. | Boşluk bırakılan yerlere verilen dökümandaki sayıların karşılığını yazınız. Cevabı onaylamak için Enter tuşunu kullanın veya yandaki butonu tıklayın.En az %70 başarı sağlayın. |
Note | Not |
Find the correct translation for the word at the top of the frame. You must get at least 70% correct. | undefined |
ten | on |
'There is another ending very useful, that allow us to identify the direct object on a sentence. It is the accusative, represented by the letter 'n' ending nouns, adjectives, and pronouns. The 'n' ending identifies the direct object.' | undefined |
I add sugar to the warm coffee. | undefined |
I add sugar to the warm coffees. | undefined |
'Note that the plural is added before the accusative. The accusative 'n' is always at the end of the word. The direct object could be at the sentence beginning, middle or end, without changing its meaning. The following three sentences have the same meaning:' | undefined |
The different word order maybe used for emphasis. We will see this in a later lesson. | undefined |
'The accusative is not used after the verb 'esti', because the verb 'esti' already implies that the subject and the direct object are equivalent.' | undefined |
Adjectives created from numerals | Sayılardan zarf türetme |
Adverbs created from numerals | Sayı zarfları |
Accusative (-n) | undefined |
The Prefix 'mal' allows us to create words with the opposite meaning of the original word. | undefined |
friend | undefined |
beautiful | undefined |
new | undefined |
To make a negative sentence it is enough to put the word 'ne' before the verb. | undefined |
I will not add sugar to the warm coffee. | undefined |
He isn't my brother. | undefined |
She isn't my mother. | undefined |
The cakes weren't warm. | undefined |
Negation | undefined |
Prefix 'mal' | undefined |
He lives healthily. | O (erkek) sağlıklı olarak yaşıyor. |
Adverbs | Zarflar |
Numerals | Sayılar |
Vocabulary | Sözlük |
Translate to Esperanto: | Esperantoya çevirin: |
one | bir |
nineteen | ondokuz |
water | undefined |
to love | undefined |
love | undefined |
bird | undefined |
store | undefined |
'to do, to make' | undefined |
to forget | undefined |
to have | undefined |
insect | undefined |
'to catch, capture' | undefined |
to wash | undefined |
lemonade | undefined |
paper | undefined |
to request | undefined |
'feather, pen' | undefined |
'to carry, to wear' | undefined |
'clean, pure' | undefined |
'to meet, encounter' | undefined |
to write | undefined |
to add sugar | undefined |
cup | undefined |
to drink | undefined |
to find | undefined |
to sell | undefined |
to see | undefined |
Vocabu ary | undefined |
Auditive understanding exercise | undefined |
'You are going to hear a word or a sentence and you should write it in the available space. If your answer is correct, the word will appear on the panel; otherwise, the word would be repeated later. You must get at least 70% correct.' | undefined |
three | üç |
He is healthy. | O (erkek) iyileşiyor. |
He is healthy. | O (erkek) sağlıklıdır. |
Exercises | undefined |
Fill the available spaces with the missing letters to complete the translation. Remember to add the plural 'j' and the accusative 'n' when necessary. Press 'Enter' or click button when complete. You must get at least 70% correct. | undefined |
A healthy boy drinks warm milk. | undefined |
The old store doesn't sell dry cakes. | undefined |
The big teacher met the new friends. | undefined |
The new friends will make a good cake. | undefined |
The girl didn't find the sisters. | undefined |
'The small sister is sick, the brother is healthy.' | undefined |
The father will not wash the small cups. | undefined |
The beautiful bird caught a small insect. | undefined |
The boy was my old friend. | undefined |
The boys were great friends. | undefined |
Translate to Esperanto | undefined |
'The word order subject - verb - object is not compulsory, but it is the most used, and recommended to the beginner. After getting used to that order, it can be changed, always making sure that the sentence meaning doesn't change.' | undefined |
Common word order | undefined |
'Adverbs are similar to adjectives, but instead of modifying nouns, they modify verbs (or sometimes adjectives or even other adverbs). They don't change for plural. Generally they indicate manner (how), cause (why), time (when), location (where) or quantity (how much).' | 'Zarflar aynen sıfatlara benzerler.İsimler tarafından ifade edilen fikirleri nitelemek yerine fiilin fikirlerini nitelerler ve 'j' harfini alarak çoğul olamazlar.Genelde bunlar, tarzı , sebebi ,zamanı ve yeri gösterirler.' |
'All the adverbs derived from other words end in 'e'. The basic idea expressed by the word root can be used in several ways, simply by changing the ending.' | Esperantoda bütün zarfların sonu 'e' ile biten bir kelimeden türer ( kelimeden türetildiği durumlarda geçerlidir). Kelime kökünün değişik şekilde kullanılarak basit bir son değişimi ile temel fikir değiştirilebilir. |
health | Sağlık |
healthy | Sağlıklı |
to be healthy | Sağlıklı olmak |
healthily | Sağlıklı durumda |
The adverb usually goes before the related word. | Zarf genelde nitelediği kelimeden önce gelir. |
'The ordinal numbers are formed by adding the adjective ending 'a' to the numerals. Because they have the ending 'a', they can receive the plural '-j' and the accusative '-n'.' | Sayı zarflarının sonuna 'a' harfini ilave ederek sıra numaraları yapılabilir. 'j' ve i halin '-n' harfini ekleyerek çoğul yapılabilirler. |
third | üçüncü |
tenth | onuncu |
nineteenth | ondokuzuncu |
The first boys are coming. | İlk çocuklar geliyorlar. |
He caught the third insect. | O üçüncü böceği yakaladı. |
Adverbs can be formed by adding the ending 'e' to the numerals: | Sayı sonuna 'e' harfini ilave ederek sayı zarfları oluşturulabilir. |
first(ly) | Birinci |
secondly | İkinci |
He will first drink water. | O ilk defa su içiyor. |
two | iki |
hour | saat |
year | sene |
morning | sabah |
minute | dakika |
night | gece |
week | hafta |
day | gün |
to be thirsty (so - i - fi) | susamak |
evening | akşam |
to wait | beklemek |
'to ask (a question), to inquire' | sormak |
to smoke | sigara içmek |
to run | koşmak |
'to ask (for something), to beg' | rica etmek |
'to stroll, to go for a walk' | gezinmek |
'to reply, to answer' | cevap vermek |
to live | yaşamak |
1. He loves her. | 1. O (erkek) onu (kadını) seviyor. |
2. He loves her sister. | 2. O kızkardeşini seviyor. |
3. She loves him. | 3. O (kadın) onu (erkeği) seviyor. |
4. The first man loves the second woman. | 4. İlk erkek ikinci kadını seviyor. |
5. The second woman hates the first man. | 5. İkinci kadın ilk erkeği sevmiyor. |
6. The boys first asked for three cakes. | 6. Çocuklar ilk defa üç börek istediler. |
7. Secondly they asked for lemonade. | 7. İkinci limonatayı istediler. |
8. The store badly (in a bad way) makes the small bread. | 8. Butik küçük ekmekleri kötü yapıyor. |
9. My brother walks during the mornings (walks 'morning-ly'). | 9. Kardeşim sabahları yürüyüşe çıkıyor. |
10. Your friend warmly replied. | 10. Arkadaşınız sıcak şekilde cevap verdi. |
11. The teacher writes well. | 11. Öğretmen iyi yazıyor. |
12. The white girl runs badly. | undefined |
Hello! | Selam ! |
Good day! | İyi Günler ! |
Good morning! | İyi Sabahlar ! |
Good evening! | İyi Akşamlar ! |
Good night! | İyi Geceler ! |
How are you? How do you do? (literally: How are you faring?) | Nasılsınız ? |
'Well, thanks. And you?' | 'İyi, teşekkür ederim. Ve siz ?' |
Well enough. | Oldukça iyi. |
Not very well. | Çok iyi değil. |
Greetings | Selamlar |
yesterday | Dün |
today | Bugün |
'Good appetite!, Enjoy your meal!' | Afiyet Olsun ! |
To your health! | Sağlığınıza ! |
'The same to you, thank you!' | 'Sizede, teşekkürler !' |
See you soon! | Allaha ısmarladık ! |
Good bye! | Allaha emanet olun ! |
tomorrow | Yarın |
'Let's see how to make the affirmation, the question, and the answer in Esperanto:' | undefined |
Affirmation: | Onaylamak: |
The bread is dry. | Ekmek kurudur. |
Question: | Soru : |
Is the bread dry? | Ekmek kuru mu ? |
Answer: | Cevap : |
'Yes, the bread is dry.' | 'Evet, ekmek kurudur.' |
or: | veya : |
'No, the bread is not dry.' | 'Hayır, ekmek kuru değildir.' |
Questions are formed by adding the word 'cxu' before the corresponding affirmative sentence. The word order doesn't change. This is true for all questions that can be answered by 'yes' or 'no'. | 'Her soru onaylama veya onaylamama üzerine kurulur, sadece cümlenin önüne ' Ĉu ' ( mı , mi ) kelimeciğini koyarız. Bu cevaplar cevabı 'evet ' veya 'hayır' olacak tüm sorular için geçerlidir.' |
Interrogative sentences | Soru cümleleri |
to buy | undefined |
'to, towards, for' | undefined |
advertisement | undefined |
bicycle | undefined |
picture postcard | undefined |
picture | undefined |
room | undefined |
chocolate | undefined |
dance | undefined |
'of, by, from' | undefined |
to wish | undefined |
house | undefined |
husband | undefined |
'of, out of, from' | undefined |
'to live, to dwell' | undefined |
geography | undefined |
to taste | undefined |
joy | undefined |
already | undefined |
jealous | undefined |
Vocabulary | Sözlük |
child | Çocuk |
and | Ve |
'congress, convention' | Kongre |
'to collect, gather' | Toplamak |
'country, land' | Ülke |
to come | Gelmek |
lesson (le - tsi - o - no) | Ders |
school | Okul |
book | Kitap |
mile | Mil ( uzunluk ) |
to eat | Yemek yemek |
'purse, wallet' | Para kesesi |
egg | Yumurta |
neutral | Nötr |
postage stamp | Posta pulu |
sandwich | Sandoviç |
sport | Spor |
shoe | Ayakkabı |
to travel | Seyahat etmek |
Vocabulary I | Sözlük |
'newspaper, journal' | Gazete |
Exercises | Alıştırmalar |
Click and move the elements to the correct position to change the affirmative or negative sentence into a question. Press 'Enter' or click the button when complete. You must get at least 70% correct. | Cümledeki heceleri ayırarak bunları düzgün bir şekle getirerek cevabı evet ve hayır olan sorular şeklinde değiştirin.Cümlenin tamamlandığından eminseniz aşağıdaki butonu tıklayın.En az %70 doğruluğu yakalayın. |
'Please read the following text, written by an Esperanto student, and try to understand it using the vocabulary.' | Esperanto öğrenen bir öğrenci tarafından yazılmış aşağıdaki metni sözlük yardımıyla okuyup anlamaya çalışın. |
to learn | Oku |
very | Çok |
to interchange | Dönüştürmek |
to begin | Başlamak |
easy | Kolay |
'other, another' | Diğeri |
Reading comprehension | Anlama Testi |
Vocabulary | Sözlük |
before | Önce |
Days of the week | Haftanın Günleri |
Auditive understanding exercise | undefined |
Find the correct translation for the word at the top of the frame. You must get at least 70% correct. | undefined |
1. Does your father collect postage stamps? | 1. Babanız posta pulu toplar mı? |
2. Did the son forget the milk? | 2. Oğlan sütü unuttu mu ? |
4. Does a healthy boy drink milk? | 4. Sağlıklı çocuk sür içiyor mu? |
5. Will the father wash the small cups? | 5. Baba küçük tasları yıkayacak mı? |
6. Did the new (female) teacher forget the book? | 6. Yeni öğretmen kitabı unuttu mu? |
7. Do they sell tea and coffee? | 7. Onlar çay ve kahve satıyorlar mı? |
8. Does the sick daughter write badly? | 8. Hasta kız kötü mü yazıyor? |
9. Are they good friends? | 9. Onlar iyi arkadaşlar mı? |
Translate to Esperanto (without answering the questions): | Esperantoya çevirin (soruları cevaplamadan) : |
Exercises | Alıştırmalar |
'Now answer the questions in Esperanto, using full sentences (not just 'jes' or 'ne')' | Bütün cümleyi kullanarak Esperantoca cevaplayınız ( evet veya hayır şeklinde olmayacak ): |
Months of the year | Yılın Ayları |
Dates | Tarihler |
To say the dates follow the model (the words 'tago' and 'en la jaro' are usually left out). | Tarihleri söylemek için modeli takip edin.' Gün ' ve ' Sene ' içinde kelimeler aşağıda anlaşılmakta ve genelde onlardan bahsetmek gerekmiyor. |
January | Ocak |
February | Şubat |
March | Mart |
April | Nisan |
May | Mayıs |
June | Haziran |
July | Temmuz |
August | Agustos |
September | Eylül |
October | Ekim |
November | Kasım |
December | Aralık |
Sunday | Pazar |
Monday | Pazartesi |
Tuesday | Salı |
Wednesday | Çarşamba |
Thursday | Perşembe |
Friday | Cuma |
Saturday | Cumartesi |
3. Are the children eating sandwiches? | 3. Çocuklar sandvici yiyiyorlar mı? |
10. Does your brother sell books and newspapers? | 10. Kardeşiniz kitaplar ve gazeteler satıyor mu? |
Correlatives | Nispi Zamirler |
Who came? -- Nobody. | undefined |
'Here are some fruits, which one would you like?' | undefined |
I would like that one. | undefined |
Which fruit would you like? | undefined |
I would like that fruit. | undefined |
I don't want any fruit. | undefined |
Where is the store? | undefined |
The store is there. | undefined |
When would you buy bread? | undefined |
I will buy bread during the morning. | undefined |
Sentences with correlatives | undefined |
Whose book is that? -- Mine. | undefined |
How are you? -- I am very well. | undefined |
Why did you buy the cakes? | undefined |
I bought the cakes because they are good. | undefined |
How many days there are in one week? | undefined |
There are seven days in a week. | undefined |
'The correlatives ending in 'o' ('kio', 'tio', etc) cannot receive the the plural ending 'j', but can receive the accusative ending 'n'. Those ending in 'a' and 'u' can receive both the plural 'j' and the accusative 'n'. Don't use the word 'Æu' before the interrogative words ('kio', 'kie', etc).' | 'Sonu 'o' harfi ile biten nispi zamirler ( Ne , O , vb.) 'i' halinin sonunu ( -n harfini ) alabilirler.( Neyi , Onu) Fakat, çoğullayıcı olan 'j' harfini alamazlar.' |
Note | Not |
What is this? | Bu nedir ? |
This is an animal. | Bu bir hayvandır. |
This word shows nearness. | 'Bu kelimecik yakınlığı işaret etmekte, kiminle ilgili ise zamirin önünde veya arkasında olabilir.' |
This is my house. | Bu benim evim. |
I would like the fruit which you showed. | undefined |
The words beginning with 'Ki' can also introduce sentences without interrogative sense. This words are named 'relatives' because they show the relationship between the secondary and main clauses. | undefined |
In the sentence above 'kiun' relates to 'tiu frukto'. | undefined |
I don't understand what is that you are saying. | undefined |
I saw the person whose house is white. | undefined |
Vocabulary | Sözlük |
'Yesterday, when I was at the city, I bought flowers.' | undefined |
'She is as beautiful, as her mother.' | undefined |
I bought as many as I needed. | undefined |
Relatives | undefined |
1. What is this? | 1. Bu nedir? |
2. Where is my cup? | 2. Benim tasım nerede dir? |
3. Which is my book? | 3. Benim kitabım hangisi dir? |
4. Who ate my cake? | 4. Benim böreğimi kim yedi? |
5. When would you eat? | 5. Ne zaman yemek yiyecek siniz? |
6. Everything is wet. | 6. Herşey ıslak. |
7. I forgot everything. | 7. Herşeyi unuttum. |
8. My book is somewhere. | 8. Benim kitabım bir yerde. |
9. Then I drank my tea. | 9. O zaman ben çayımı içtim. |
10. Who is that? | 10. Kim bu ? |
Translate to Esperanto | Esperantoya çevirin. |
11. How does she run? | undefined |
12. What are you writing? | undefined |
13. I am nobody's wife? | undefined |
14. How did you do that? | undefined |
15. I am not that kind of girl. | undefined |
16. We have all kind of cups. | undefined |
17. What kind of sandwich do you have? | undefined |
18. What did you ask? | undefined |
19. Is everybody dry? | undefined |
20. Who is that? | undefined |
Translate to Esperanto | undefined |
'Fill the available space with the correct correlative to complete the translation. Note that some correlatives may take the plural and/or the accusative ending. If there is a list in parentheses, select from the list. Press 'Enter' or click on the side button when complete. You must get at least 70% correct.' | Tercümeye göre yönlenin ve boşluğu uygun nispi zamirlerle doldurun.Dikkat edin bazı nispi zamirlerin sonunda çoğul ve i hali olabilir. Cümlenin tam doğruluğundan emin olduğunuzda aşağıdaki butonu tıklayın veya onaylamak için enter tuşuna basın. En %70 başarı sağlayın. |
to buy | Satın almak |
'to, towards' | -na takısıdır |
advertisement | Anons |
bicycle | Bisiklet |
picture postcard | Resimli kart |
picture | Resim |
room | Oda |
chocolate | Çikolata |
dance | Dans |
'of, from' | '-dan, -den takısı' |
to desire | Arzu etmek |
house | Ev |
husband | Koca |
'out of, from' | -den takısı |
'to live, to dwell' | İkamet etmek |
geography | Coğrafya |
'to taste, test the taste of' | Tatmak |
joy | Sevinç |
already | '-dan, -den sonra' |
jealous | Kıskanç |
'that person, that one' | O - o şahıs |
'someone, somebody, some, any' | Birisi veya birkimse |
'nobody, no one' | Hiçbir kimse |
'everyone, everybody, all, each' | 'Herkes , her kimse' |
'Where?, In what place?; where' | Nerede |
'there, in that place' | Orada |
'somewhere,anywhere, in some place' | Herhangi bir yerde |
'nowhere, in no place' | Hiçbir yerde |
'in all places, in every place, everywhere' | Her yerde |
'When?, At what time?; when' | Ne zaman |
'then, at that time' | O zaman |
'sometime, anytime, ever' | Bir zamanlar |
'never, at no time, not ever' | Hiçbir zaman |
'always, at all times' | Her zaman |
'What?, What general thing or concept?; that, which' | Ne |
'that, that general thing or concept' | O |
something | Birşey |
nothing | Hiç birşey |
'all, everything' | Herşey |
That book is very good. | O kitap çok iyidir. |
Who came yesterday? -- Nobody came yesterday. | Dün kim geldi? -- Dün hiç kimse gelmedi. |
Where do you live? -- I live in Canada | Nerede oturuyorsun? -- Ben Kanada'da oturuyorum. |
I live there where the car is. | Ben arabanın olduğu yerde oturuyorum. |
When are you going to buy the book? -- Tomorrow morning. | Kitabı ne zaman satın alacaksın? -- Yarın sabah. |
I learned Esperanto when I was at school. | 'Ben Esperantoyu, okulda olduğum zaman öğrendim.' |
What is geography? -- Geography is a science. | Coğrafya nedir? -- Coğrafya bir bilimdir. |
indicates a question or introduces a relative clause. | 'Soruyu ; önceki cümleyle bağlantısını göstermekte.' |
Have you ever visited Brazil? | Brezilyada hiç bulundun mu? |
'However, I've always desired to visit it.' | Fakat onu her zaman ziyaret etmek isterim. |
'indicates a general object, thing, or concept' | 'İş, eşya, nesne' |
What is that? -- That is a musical instrument. | O nedir? -- O müzik aletidir. |
Something happened! | Birşey oldu ! |
'Better something, than nothing.' | 'Hiçbir şeyden, daha iyi bir şey.' |
I forgot everything. | Ben herşeyi unuttum. |
'These small words -- which are part of a regular, closed system -- are called correlatives. The meaning of each correlative is the combined result of its beginning and ending.' | Doğru ve kapalı sistemin bir parçası olan bu sisteme biz nispi zamirler diyoruz. Her nispi zamirlerin manası onun kökünün ön takısının ve son takısının birleşmesi sonucudur. |
indicates a particular person or thing. (It may take the plural 'j' and/or the accusative 'n' when appropriate.) | ''u' bir şahsı gösterir, eğer kişi sayısı birden fazla ise burda 'j' harfini ekleyerek çoğullanabilir..' |
indicates a question or introduces a relative clause. | ''Ki' -ilgi , -soruyu işaret etmekle , bir önceki basit cümle ile arasındaki bağı göstermektedir.' |
'Who?, Which?; who, which, that' | 'Kim , Hangisi' |
Who was your first teacher? -- Mr. Karlo. | Sizin ilk öğretmeniniz kim di ? -- Senyor Carlo'dur. |
is used to indicate or point. (Often translated as 'that' or 'those') | İşaret göstermek için kullanılır. |
indicates something indefinite. (often translated as 'any' or 'some') | Belirsizlik göstermektedir. |
'Some people came, whom I don't know.' | Tanımadığım birileri geldiler. |
indicates negativeness or non-existence. | Olumsuz manayı ifade eder. |
indicates all members of a group. | 'Genellemeyi göstermekte;' |
Every person loves herself (or himself). | Her insan kendisini sever. |
indicates location. | Yeri göstermektedir. |
indicates a question or introduces a relative clause. | 'Soru göstermekte; önceki basit cümle ile ilişkiyi göstermektedir.' |
is used to indicate or point. (Often translated as 'that' or 'those') | İşaret göstermek için kullanılır. |
indicates something indefinite. (often translated as 'any' or 'some') | Belirsizlik ifade etmekte. |
My pencil is somewhere in the garden. | Benim kalemim orada bahçede bir yerdedir. |
indicates negativeness or non-existence. | Olumsuz anlamı göstermektedir. |
Nowhere did I find my book. | Kitabımı hiçbir yerde bulamadım. |
indicates all members of a group. | 'Genellemeyi göstermekte;' |
A fool writes his (or her) name everywhere. | Akılsız heryere adını yazar. |
'No, I've never visited that land.' | 'Hayır, bu ülkeyi hiçbir zaman ziyaret etmedim.' |
Time | Zaman |
Prepositions I | Edatlar I |
Prepositions are words that show the relationship between a following noun (the object of the preposition) and the rest of the sentence. | Edatlar iki kelime arasında bağlantıyı gösteren kelimeciklerdir. Kendi başına tam anlamı olmayıp iki kelime veya fikir arasındaki türlü ilgi ve özellikleri belirten ve cümlenin anlamına duygu katarlar. |
'to, towards' | 'e,a, y, ya (-e hali), doğru.' |
'at, with, next to, at the house of' | 'de, nezninde (-de hali), evinde.' |
'of, from' | 'de, nin, in, den (-in hali).' |
during | 'iken, vaktinde, anında' |
'in, into' | 'de, da (-d hali), içinde' |
until | 'kadar, dek ,değin' |
with | ile (birlikte) |
'for (purpose), in order to' | 'için, ötürü.' |
'because of, on account of' | 'dolayı, yüzünden.' |
'under, beneath' | altında (edat) |
'on, upon' | üstünde ( temas halinde ) |
Vocabulary | undefined |
member | üye |
'youth, the young people' | gençlik |
'to happen, to occur' | 'olay , vaka' |
small bus | minibüs |
to arrive | gelmek |
lunch | öğle yemeği |
friends | dostlar (her iki cinsten) |
to go | gitmek |
'congress, convention' | kongre |
'to halt, to stop' | durdurmak |
'to sit, to be sitting' | oturmak |
chair | sandalye |
to thank | teşekkür etmek |
'to visit, to attend' | ziyaret etmek |
Reading comprehension | Metni anlamak |
Exercise | Alıştırma |
'Answer the following questions in Esperanto, considering the text on the previous page:' | Önceki sayfadaki metin bazında şu sorulara cevap verin (Esperantoca!): |
Prepositions II | Edatlar II |
instead of | yerine |
'before, in front of' | 'önce, evvel' |
'beside, by' | yanında |
of (for quantities) | Sayı ve ölçü kelimelerinden sonra kullanılır. Miktar ifade eden edattır. Türkçe karşılığı yoktur. |
outside of | 'dışında, haricinde' |
'out of, from' | 'dan, den' |
'between, among' | arasında |
'against, across from' | 'karşısında, hakkında' |
'by, by means of' | vasıtası ile |
'after, behind' | 'sonra, arkasında' |
'about, concerning' | hakkında |
without | 'siz ( örn: sensiz, ekmeksiz )' |
'over, above' | üstünde ( temas halinde ) |
through | arasından geçmek |
around | 'civarında, dolayında' |
'beyond, past' | 'dolayında, öte yanında' |
'across, on the other side of' | ötesinde |
behind | 'sonra, ardında' |
'indefinite preposition, used when no other preposition is appropriate.' | 'Özel edat ( özellikle saat, zaman,mesafe deyimleri öncesi kullanılır ve uygun edat bulunamadığı zamanlarda kullanılır.' |
'to travel, to go by vehicle' | Yolculuk etmek. |
'city, town' | Şehir |
'much, many' | Çok ( miktarsal ) |
'beast, animal' | Hayvan |
Arctic | Arktika ( kıta ) |
continent | kıta |
to admire | hayran kalmak |
'to please, be pleasing to' | birisine beğenilmek |
bear | ayı |
'to be similar to, to look like' | benzemek |
entrance | giriş |
cage | kafes |
'monkey, ape' | maymun |
Canada | Kanada |
frequently | sık sık |
interesting | enterasan |
'complete, full' | tamam |
because | çünkü |
'car, automobile' | otomobil |
'zoological garden, zoo' | hayvanat bahçesi |
Reading comprehension | Metni anlama |
'Answer the following questions in Esperanto, considering the text on the previous page:' | Ön sayfadaki metinde şu soruları cevaplayın.(Esperantoca!). |
Exercise | Alıştırma |
We saw in the second lesson that the '-n' marks the direct object. This is the accusative. Example: | 'İkinci derste gördük ki, sondaki 'n' harfi -i hali göstermektedir. Örneğin:' |
'A sentence cannot have 2 direct objects Remember that the object of a preposition is not in the accusative case. For example,' | 'Eğer cümlede iki tamamlayıcı zarf varsa, bunlardan birisi tamamlayıcıdır. Örn :' |
I thank you for your kindness. | Nezaketiniz için teşekkür ederim. |
Three more examples follow: | 'Yukarıdaki edatın kullanılması mecburidir.Ve direkt olmayan nesne, -i halin son ekini almaz.İşte diğer örnekler :' |
I am reading Peter's book. | Ben Peter'in kitabını okuyorum. |
I will travel to America. | Ben Amerika'ya gideceğim. |
He drank a cup of coffee. | O (erkek) bir bardak çay içti. |
Do not use the accusative after a preposition. There are some cases where the accusative may replace a preposition. We will see that on the following page. | Edat'tan sonra -i hali kullanılmaz.Bazı durumlarda -i hali edat'ın yerini alabilir.Bunu gelecek sayfada göreceğiz. |
A bird catches an insect. | Kuş böceği yakalıyor. |
Prepositions III | Edatlar III |
'The accusative ending can be used to replace a preposition, when clarity allows it. The following examples are equivalent.' | 'Açıklamaya engel teşkil etmezse, -i halin sonu, edatın yerini alabilir. Diğer örnekleri eşdeğerdir:' |
'A preposition may accompany another preposition. For example,' | 'Bir edat, diğer bir edatla kullanılabilir. Örn. :' |
Go away from before me! (Get away! Leave!) | Önümden çekil! |
'When one of those prepositions shows movement ('al' for example), we can substitute the accusative ending '-n' for the preposition. The second of the next two sentences is the more common.' | 'Edatlardan biri hareket ifade ettiğinde ( Örn: 'al'), bu edatı -i halin -n hali ile değiştirebiliriz.' |
Compare with the following sentence: | Şu cümle ile karşılaştırın : |
'In the first sentence, I was outside the garden and walked to a position inside the garden. I entered the garden. I walked into the garden. In the second sentence, I was walking around inside the garden.' | 'Farka dikkat edin: İlk olayda ben bahçenin dışındaydım ve gezinerek gittim; ikinci olayda ben artık bahçedeydim ve orada geziniyordum.' |
Find the correct translation for the word at the top of the frame. You must get at least 70% correct. | undefined |
Exercises | undefined |
1. I came by bicycle. | 1. Ben bisikletle geldim. |
2. I bicycled into San Francisco. | 2. Ben San Fransisko'ya bisikletle gittim. |
3. I bicycled in San Francisco. | 3. Ben San Fransisko'da bisiklet sürdüm. |
4. She ran on the grass. | 4. O (dişil) otların üzerinde koştu. |
5. She ran into the grass. | 5. o (dişil) otlara koşarak gitti. |
6. He ran behind the tree (he came from somewhere else). | 6. O (dişil) ağacın arkasında koşuyordu. |
7. He smoked behind the tree. | 7. O (erkek) ağacın arkasında sigara içiyordu. |
8. She traveled with a friend. | 8. O (dişil) erkek arkadaşı ile yolculuk yapıyordu. |
9. She wrote with a pencil. | 9. O (dişil) kalemle yazıyordu. |
10. He put the pencil under the paper. | 10. O (erkek) kalemi kağıdın altına koydu. |
Translate to Esperanto | Esperantoya Çevirin. |
'Fill the available space with the correct preposition to complete the translation. If there is a list in parentheses, select from those in the list. Press 'Enter' or click on the side button when complete. You must get at least 70% correct.' | Tercümeye göre boşluğu uygun edatla doldurun.Cümlenin doğru şekilde tamamlandığına karar verirseniz üstteki butonu tıklayın veya Enter tuşuna basın.En az %70 doğru cevap verin. |
Equality: | 'Eşitlik, Aynı seviyede :' |
Superiority: | 'Daha üst seviyede, (daha fazla) :' |
Inferiority: | Daha alt seviyede (daha az) : |
Esperanto is as beautiful as it is useful. | 'Esperanto faydalı olduğu kadar, o kadar da güzeldir.' |
Nothing is so valuable as your health. | Hiç bir şey sağlık kadar kıymetli değildir. |
She is as beautiful as her mother. | 'O (dişil) o kadar güzel ki; annesi kadar.' |
John is taller than Peter. | Johano Peter'dan daha uzun boyludur. |
Milk is more nutritious than wine. | Süt şaraptan daha besleyicidir. |
The sun is bigger than the moon. | Güneş aydan daha büyüktür. |
My brother is younger than I. | Kardeşim benden daha gençtir. |
He writes less beautifully than the girl. | O (erkek) kızdan daha kötü yazıyor. |
The husband talks less loudly than the wife. | Koca karısından daha sakin konuşuyor. |
Comparison | Karşılaştırma |
'Of all my children, Ernest is the youngest.' | Bütün çocuklarımdan en genci Ernesto'dur. |
'Of all my colleagues, Mark is the strongest.' | Bütün meslektaşlarımdan Marko en kuvvetlisidir. |
The prettiest girl they elected as queen. | En güzel kızı kraliçe olarak seçtiler. |
The stronger of the hands. | Ellerden daha kuvvetlisi. |
The older students taught the younger ones. | 'Daha büyük öğrenciler, daha küçükleri ders çalıştırıyorlardı.' |
The superlative is used when one member of a group shows a quality in a degree higher (or lower) than all of the others. | 'Eğer, bireylerden, eşyalardan birisi diğerinden daha yüksek veya daha alçak seviyede ise, burada üstünlük takısı kullanılır.' |
'When comparing only two people, things or groups use 'PLI' or 'MALPLI'.' | 'İki şahıs veya iki eşya veya iki grup birbirleriyle kıyaslanırsa, PLI ( daha fazla) veya MALPLI (daha az) kelimeleri kullanılır :' |
Superlative | Üstünlük Derecesi |
Exercises | undefined |
By adding affixes (prefixes and suffixes) it is very easy to enlarge your Esperanto vocabulary. Let's start with the prefixes: | Takıları kombine ederek (ön takıları ve son takıları) kelimenin önüne koyarak Esperanto sözlüğünü büyütebiliriz. Ön takılarla başlayalım : |
' relationship by marriage' | (bo-) evlilik yoluyla akrabalık |
father in-law | Kayınpeder |
mother in-law | 'Kayınvalide, kaynana' |
' distribution, dispersion' | '(dis-) ayırmak, uzaklaşmak, paylaştırma' |
to fly off in several directions | kanat çırparak uçma |
to distribute | 'Dağıtmak, Paylaştırmak' |
' beginning, sudden change, or momentary action' | '(ek-) başlangıç, birdenbire veya ani hareket' |
to start to walk | hareket etmek |
'to start to sleep, doze off' | uykuya dalmak |
' shows an action or state that no longer exists' | '(eks-) sabık, eski, artık varolmayan bir hadiseyi gösterir.' |
ex-fiance | Eski nişanlı |
ex-president | Eski başbakan |
Prefixes | Ön Takılar |
son-in-law | Damat |
sister-in-law | Görümce |
'to crumble, to fall to pieces' | Dökülmek |
'to disseminate, to spread' | Tohum ekmek |
'flash, spark' | Parlama |
to start to rain | Yağmaya başlamak |
to resign | 'Terhis olmak; azledilmek' |
to become divorced (of a man) | Eski kocam |
' bad (morally)' | '(fi-) moral bakımından, kötü olmak' |
house of bad repute | kötü ev |
'slut, worthless woman' | kötü kadın |
' both sexes (two or more individuals)' | (ge-) her iki cinsiyetin beraberliği ( iki veya grup) |
son(s) and daughter(s) | 'oğul ve kız, oğullar ve kızlar' |
father(s) and mother(s) | 'ebeveynler, baba ve anne' |
' the opposite' | '(mal-) tersi aksi, başına geldiği kelimeye zıt anlam verir.' |
right (hand side) | 'Sağ ( cihet,yön)' |
left (hand side) | 'Sol (cihet,yön)' |
' from long ago' | '(pra-) çok eskiden, uzaklık ifade eder' |
grandson | Torun (erkek) |
great-grandson | Torun oğlu |
businessman | Tüccar |
dishonest businessman | Kötü tüccar |
brother(s) and sister(s) | Erkek kardeş ve Kız kardeşler |
friends (both sexes) | Dostlar ( her iki cinsten ) |
to close | Kapatmak |
to open | Açmak |
history | Tarih |
prehistory | Tarih öncesi |
'ancestral human, pre-human' | İnsan öncesi |
great-grandfather | Dedenin dedesi |
' repetition, again, back' | '(re-) olayın tekrarı, yenilenme' |
to reappear | yeniden varolmak |
'to do, to make again' | tekrar yapmak |
' mistake, error, not fitting' | '(mis-) başına geldiği kelimenin anlamını kötü, aykırı, hatalı, eksik şekle sokar.' |
to understand | anlamak |
to misunderstand | yanlış anlamak |
' half' | '(duon-) yarım , üvey kardeş' |
hour | saat |
See you later(literally:Until re-seeing) | Allaha ısmarladık! |
step | Adım |
half an hour | yarım saat |
'to hold back, retain' | Alıkoymak |
'to return, to come back' | Dönmek |
use | Kullanmak |
misuse | Kötüye kullanmak |
daughter | Kız evlat |
misstep | 'hatalı adım, yanlış adım' |
step-daughter | üvey kız |
demi-god | yarı tanrı |
'twilight, half-light' | 'yarı aydınlık, alacakaranlık' |
Suffixes | Son Takılar |
' bad; low quality' | (-aĉ) maddesel ve estetik açıdan kötü. Genel son ektir kötülük anlatır. |
house | Ev |
shack | 'yıkıntı, enkaz ev' |
' prolonged or repeated action.' | '(-ad) uzun zaman, devam eden hadise, olayı belirler' |
to talk | konuşmak |
'speech, continuous talking' | 'konuşma, söylev, nutuk' |
' concrete thing or object' | (-aĵ) isim son ekidir. Kökün fikrini kısa şekilde ifade etme. |
sweet | Tatlı |
'candy, something sweet' | Pasta |
' member, citizen' | '(-an) Aynı partiden, aynı dinden,aynı memleketin halkından' |
European | Avrupalı |
Canadian | Kanadalı |
Brazilian | Brezilyalı |
to write | Yazmak |
'to scribble, write badly' | 'kötü yazmak, karalamak' |
'to regard, to look at' | bakmak |
to contemplate | devamlı bakmak |
to paint | resim yapmak |
'a painting, a picture' | 'Tablo , Resim' |
Christ | İsa |
Christian | Hıristiyan |
citizen of the USA | A.B.D vatandaşı |
' collection, group, cluster, herd' | (-ar) aynı cinsten konu topluluğu (kollektivite) |
word | söz |
'dictionary, vocabulary' | sözlük |
' nickname for males. (root may be shortened or altered)' | '(-ĉj) nazikane çağrılan isimlerin son takısı, cümlede ahengin korunması.' |
father | Baba |
'daddy, dad, pa, papa' | Babacık |
' possibility' | '(-ebl) Sıfat son ekidir. Çeşitli fiil kökü sonuna geldiğinde imkan, kabiliyet ifade eder.' |
to see | görmek |
visible | görülebilir |
abstract quality (English -ness) | (-ec) kökün fikrini kasteden durum veya soyut nitelik. İsim son eki. |
soft | yumuşak |
softness | yumuşaklık |
sheep | koyun |
flock of sheep | koyun sürüsü |
Joseph | Jozefo ( Yusuf - özel isim) |
Joe | Joĉjo (Yusufcuk - özel isim) |
to believe | inanmak |
credible | inanılabilir. |
friend | dost |
'friendship, amity' | dostluk |
to read | okumak |
legible | okunabilir |
' big, more intense' | 'büyük , ulu' |
wind | rüzgar |
'wind storm, gale' | fırtına |
' place' | (-ej) hareket yerini veya kökte karakterize edilmiş olan varlıklara ayrılan manayı ifade eder. |
to pray | Tanrı'ya dua etmek |
' inclination, tendency' | '(-em) eğilim, temayül' |
'to save, spare' | biriktirmek |
thrifty | tutumlu |
' that should or must be done' | '(-end) pasif gereklilik, zorunluluk.' |
to read | okumak |
that should be read | 'okumalısın,okuman gerek' |
church | 'kilise , dua evi' |
to laugh | gülmek |
'to laugh loudly, raucously' | kuvvetli gülmek |
horse | at |
'to chatter, to talk' | gevezelik etmek |
talkative | geveze |
'to make, to do' | yapmak |
that has to be done | 'yapılmalı, yapılması gerekli' |
stable | ahır |
'office, function, post, job' | 'vazife, görev' |
'office (room), workplace' | 'ofis, yazıhane' |
Exercises | undefined |
Find the correct translation for the word at the top of the frame. You must get at least 70% correct. | undefined |
Translate to Esperanto: | Esperanto'ya çevirin : |
1. My mother-in-law started to learn Esperanto. | 1. Kayınvalidem Esperanto öğrenmeye başladı. |
2. My ex-colleagues will distribute newspapers. | 2. Eski meslektaşlarım gazete dağıtacaklar. |
3. That wicked man made a wrong step. | '3. Bu kötü adam, yanlış adım attı.' |
4. My parents visited their great-grandsons. | 4. Ebeveynlerim torunlarının torunlarını ziyaret ettiler. |
5. My father is older than my mother. | 5. Babam annemden daha yaşlıdır. |
6. Which one is the most beautiful of the girls? | 6. Kızlardan hangisi en güzeldir? |
7. My sister-in-law is more elegant than the neighbor. | 7. Kayınvalidem komşudan daha zariftir. |
8. My grandmother read more than my son-in-law. | 8. Büyükannem damadımdan daha çok okuyor. |
Fill the available space with the correct word to complete the translation. Press 'Enter' or click the side button when complete. You must get at least 70% correct. | 'Tercümeye göre, boşlukları uygun kelime ile doldurun.Cümlenin doğru olarak tamamlandığına karar verdiğinizde üstteki butona basınız veya Enter tuşuna basınız.En az %70 başarı sağlayın.' |
Fill the available space with the correct prefix or suffix to complete the translation. Add grammatical endings when necessary. Press 'Enter' or click the side button when complete. You must get at least 70% correct. | 'Tercümeye göre, boşlukları uygun son takı ve ön takılarla gerektiğinde grammer eklerinide koyun doldurun. Cümlenin doğru olarak tamamlandığına karar verdiğinizde üstteki butona basınız veya Enter tuşuna basınız. En az %70 başarı sağlayın.' |
'-- I saw you, oh treasure, and I immediately fell in love with you! -- I believe you, however gold should be ready in a purse -- I love you, but, dearest, I didn't believe you're like that! -- If you loved me, greedy, you would make me a queen' | '- Seni gördüm, ey hazine ve derhal sana vuruldum! - Sana inanıyorum, ama altın cüzdanında hazır bulunsun, - Seni seviyorum, ama en kıymetlim, böyle olduğunu düşünmezdim! - Beni sevseydin, cimri herif, beni kraliçe yapardın.' |
king | kral |
prince | prens |
' element or component of a whole.' | Bir bütünün öğesini ifade eden son takı. |
salt | tuz |
grain of salt | kristal tuz |
' manager, leader, director' | 'Şef, başkan rütbesi yüksek olan ve emir verebilen.' |
'city, town' | Şehir |
mayor | Belediye başkanı |
' little, small, tiny, less intense' | 'Küçük,küçük derecede' |
'doll, hand puppet' | Oyuncak bebek |
small doll | Oyuncak bebekcik |
' offspring, descendant' | 'Küçük çocuk, erkek evlat, oğul' |
cat | kedi |
kitten | kedi yavrusu |
money | para |
coin | kuruş |
ship | 'vapur, gemi' |
ship's captain | gemi kaptanı |
laugh | gülmek |
smile | tebessüm etmek |
descendant of Italians | undefined |
Suffixes | Son Takı |
' to make, to cause to be' | 'Yaptırıyorum,kökte belirtildiği gibi olmasını yaptırmak. Sıfat ve geçişsiz fiilleri geçişli fiil yapar.' |
'clean, pure' | Temiz |
'to clean, to make pure' | Temizlettiriyorum |
' to become' | Kökte belirtildiği gibi oluyorum.Edilgen fiil son ekidir. (Dış etken olmaksızın) |
red | kırmızı |
'to blush, to become red' | kızarıyorum |
' instrument, tool' | Olayın meydana gelmesini sağlayan alet veya avadanlık. |
to lock | kilitliyorum |
key | anahtar |
' female' | Dişil cinsiyeti belirleyen son takıdır. |
uncle | Amca |
aunt | Hala / Teyze |
'to make, to do' | yapmak |
to die | ölmek |
'to kill, to put to death' | öldürmek |
morning | Sabah |
'dawn, daybreak' | şafak sökmek |
music | müzik |
musical instrument | müzik aleti |
chicken (of either sex) | horoz |
hen | tavuk |
to become | oluyorum / herhangi bir çeşit |
' worthy' | Kökün ifade ettiği gibi layık olmak |
to admire | Hayran kalmak |
admirable | İnsanı hayran bırakan |
' holder, socket' | Kökte ifade edilen nesnenin içinde barındırdığı bir kısım. |
finger | parmak |
thimble | yüzük |
' person who does something as a profession; adherent of a cause' | Meslek veya geleneksel sanat için son takı. |
to type | Daktilo ile yazmak |
typist | Daktilograf |
' forms female nicknames (root may be shortened or altered)' | Bayan isimleri için kullanılan nazik son takı ( kök ve ses ahengini koruyarak ) |
mother | anne |
'mom, mommy, ma, mama' | annecik |
Esperanto | Esperanto |
Esperantist | Esperantist |
'to praise,laud' | övmek |
laudable | övülmeye değer |
cigarette | sigara |
cigarette holder | ağızlık |
piano | piyano |
pianist | piyanist |
Mary | Maria (özel isim) |
nickname for Mary | Mariya'cık (özel isim) |
to report | rapor etmek |
reporter | raportör |
' multiple' | Bölünebilir sayı için son takı |
two | İki |
double | İki misli |
' forms fractions' | Bir kökün parçası |
four | dört |
'quarter, fourth, 1/4' | dörtte bir (çeyrek) |
' forms groups' | grup halinde birer ikişer |
two | iki |
a pair | 'ikişer, çift olarak' |
' person, individual' | 'Kökte ifade edilen birey, şahıs için son takı' |
'saintly, holy' | aziz |
'a saint (holy, saintly person)' | aziz din adamı |
against | 'karşı, aksi' |
'opponent, rival' | muhalif |
three | üç |
'triplet, threesome' | üç misli |
ten | on |
one-tenth | onda biri |
six | altı |
'sextet, a group of six' | altışar grup halinde |
'stupid, foolish' | aptal |
fool | ahmak kişi |
rich | zengin |
a rich person | varlıklı |
' suffix with no specific meaning' | Manası belirsiz son takı |
neck | boyun |
collar | yaka |
' container, tree by its fruit, country by its people' | 'İç içe ifade taşıyan nesneler; meyvalarına göre ağaç; halkına göre memleket.' |
money | para |
'purse, wallet' | para kesesi |
apple | elma |
'To avoid confusion due to the multiple meanings of this suffix meanings, we can use other words:' | 'Bu iki son takının manaları arasında karışıklık olduğunda, yerine eş anlamlısı kullanılmalı.' |
For countries '-ujo' is usually replaced by '-io' in modern Esperanto. In a few cases we use '-lando' (Pollando) | Ülkeleri ifade etmek için aynı zamanda '-io' ve '-lando' kelimeleride kullanılabilir. |
'full, complete' | dolu |
'to fulfill, to accomplish' | icra etmek |
Frenchman | fransız |
France | Fransa |
'apple basket, apple tree' | Adem elması |
Notes | Notlar |
Germany | Almanya |
Russia | Rusya |
basket for apples | Elma sandığı |
apple tree | elma ağacı |
Find the correct translation for the word at the top of the frame. You must get at least 70% correct. | undefined |
Exercise | undefined |
Translate to English | Türkçeye Çevirin |
husband | 'Eş, koca' |
man | erkek |
'warm, hot' | sıcak |
'Esperanto is fascinating... Let's test your knowledge: try to translate to English the following words, built from roots and affixes that you already know. Sometimes you will understand the meaning, but won't find the exact equivalent in English. Then give your own explanation using several words.' | 'Esperanto etkiliyor değil mi? Bilginizi sınayalım; öğrenmiş olduğunuz ön ve son takılardan meydana getirilmiş aşağıdaki kelimeleri Türkçe'ye çevirmeyi deneyin. Bazen anlamını anlayacaksınız, ama Türkçede karşılığını bulamayabilirsiniz.O zaman anlamı daha fazla kelimelerle izah etmeye çalışın.' |
'bull, bovine' | Öküz |
'All languages have a dominant word order relative to subject, verb, and object. Esperanto, like English, is an SVO language (most, though not all, sentences show the order subject-verb-object). Many languages, e.g., Japanese, are SOV; while others, e.g., Arabic, are VSO. Sometimes we change normal word order for some special effect or to emphasize some element.' | 'Şimdiye kadar Esperanto'da en çok karşılaşılan kelime dizimi özne, yüklem, tümleci gösterdik. Fakat açıklığı korumak şartıyla, serbest cümlelerde kurulabilir. Esas kural açıklıktır, bu nedenle: sıfat isimden, zarf da fiilden; genel bir ifade ile sıfat ve zarflar ait oldukları kelimelerden evvel bulunurlar..' |
'They are sitting on the sofa, not others.' | 'Divanın üstünde onlar oturuyorlar, başkaları değil.' |
'They sit only on the sofa, not in another place.' | 'Onlar tam koltukta oturuyorlar, başka yerde değil.' |
'It is the dog, not some other (animal or person), which chases the cat.' | 'Kediyi başkası değil, köpek kovalıyor.' |
'The dog chases the cat, it is not doing something else to the cat.' | 'Köpek kediyi kovalıyor, ama onu seyretmiyor, örn.' |
'The dog chases the cat, it is not chasing some other animal.' | 'Köpek tam kediyi kovalıyor, fareyi değil. Örneğin.' |
'I called him, nobody else.' | 'Ben tam onu çağırmıştım, bir başkasını değil.' |
'Maria's love is Peter, not Paul.' | 'Maria'nın sevgilisi Petro, Paŭlo değil.' |
I prefer the color green (not another color). | 'Ben yeşil rengi tercih ediyorum, başkasını değil.' |
'I didn't do that, somebody else did it.' | Bunu ben yapmadım ( başkası yaptı ). |
Word-order | Söz Dizimi |
The word 'ja' can also be used to emphasize a word. | 'Cümlede herhangi bir kısmın önemini belirtmek, dikkatini çekmek için 'ja' kelimeciğini kullanabiliriz.' |
I did indeed call them. | Onları elbette çağırmıştım. |
In the world God really does exist. | Dünyada elbette Tanrı var. |
You certainly must die sometime. | Bir zaman elbette öleceksin ya. |
Are they really coming? | Gelecekler mi yani? |
The words beginning in 'Ki' should come at the beginning of the sentence or clause. | Cümlelerin ' Ki' ile başlayan kısımları basit veya yan cümlenin başında olmalıdır. |
What do you want? | Ne istiyorsunuz? |
Who is Anna? | Anna hanginiz? |
I want what you want. | 'Senin istediğini, bende istiyorum.' |
When will your son return? | Oğlun ne zaman dönecek? |
I still don't know when he will return. | Ne zaman döneceğini henüz bilmiyorum. |
I don't know which fruits to choose. | Hangi meyvaları seçeceğimi bilmiyorum. |
Was it really she who was singing? | O (dişil) muydu şarkı söyleyen? |
'Different word order is widely used in poetry. Observe the following humorous quartets, where the subject, verb and object appear in the six possible positions:' | 'Cümlelerde değişik dizimler, bilhassa şiirde sıkça kullanılan bir metodtur. Aşağıdaki dörtlükte öznenin, fiilin ve nesnenin altı değişik şekilde kullanımına dikkat edin:' |
'That freedom gives poetry a big flexibility, however, in prose or in everyday usage, this freedom is not absolute, because custom already adopted some forms, for example:' | 'Bu usul şiire çok esneklik sağlamakta, lakin düz yazı ve günlük kullanımda bu serbestlik tam değildir. Çünkü bazı şekiller geleneğe oturtulmuştur.Örneğin:' |
Instead of | Yerine : |
the following form is preferable: | Tercih Edin : |
Note: | Not : |
'Observe the apostrophe on the words at the end of the verses. Those apostrophes replace the word-ending 'o', and are more often used in poetry. Also the word 'La' can have an apostrophe instead of the 'a', for euphony or to justify the meter.' | 'Sıraların sonundaki kelimelerin kesme işaretine dikkat edin.Esperanto'da bazen (özellikle şiirlerde) 'La' kelimesi sonundaki 'a' harfiyle isimlerin sonundaki 'o' harfi kaldırılarak bu sesli harfin yerine, üst kesme konabilir. Şiirdeki ses ahengini korumak içinde kullanılır.' |
Free translation: | Serbest Çeviri : |
Put the verses in the order subject-verb-object (don't care for the poetic form): | Henüz öğrendiğimiz satırları söz dizimi olarak dizin. ( şiirsel olması önemli değildir ). |
Exercise | Alıştırma |
Fill the available space with the correct suffix to complete the translat on. Put the grammatical endings when necessary. Press 'Enter' or click button when complete. You must get at least 70% correct. | 'Tercümeye göre, boşlukları uygun son takı kelimeleri ile doldurun gramer eklerinide unutmayarak, cümlenin doğru olarak tamamlandığına karar verdiğinizde üstteki butona basınız veya Enter tuşuna basınız. En az %70 başarı sağlayın.' |
'We already have seen that verbs end in 'as' in the present, 'is' in the past, 'os' in the future, and 'i' in the infinitive. There are other verb forms:' | 'Biraz da fiiller hakkında: Gördük ki, bütün mastarların sonu 'i' ile biter. Şimdiki zaman 'as' , geçmiş zaman 'is', gelecek zaman ise 'os' ile biter. Daha başka gramer zamanlarıda vardır :' |
'If I were rich, I would travel a lot. (but I am not rich)' | 'Zengin olsaydım, çok seyahat ederdim.' |
Close the door and sit down. | Kapıyı kapatın ve oturun. |
I want you to come. | Senin gelmeni istiyorum. |
'We would eat the bread, if it were good. (but it isn't)' | 'İyi olsaydı, ekmeği yemiş olurduk.' |
Long live Esperanto! | Yaşasın Esperanto ! |
God protect me! | Tanrı beni korusun ! |
She asked me to stay. (She asked that I stay.) | O (dişil) kalmam için rica etti. |
Conditional mode (-US): (used when the condition in the 'if' clause is contrary to fact) | Şart kipi ( -US ) |
Imperative mode (-U): | Emir kipi ( -U ) |
Other verb forms | Diğer fiil zamanları |
'In indirect speech, use the same tense and mode as in the corresponding sentence in direct speech. Examples:' | 'Kurallı sözde kullanılan, aynı zaman ve çekim, kuralsız sözde de kullanılsın. Örn. :' |
'He said, 'I am coming from New York.'' | 'O (erkek) dedi ki, ' Ben NewYork'tan geliyorum'.' |
He said that he was coming from New York. | 'O (erkek) dedi ki , o NewYork'tan geliyor.' |
'She said, 'I will travel to Paris.'' | '(o (dişil) dedi, ' Ben Paris'e gideceğim'.' |
She said that she would travel to Paris. | O (dişil) Paris'e yolculuk edeceğini söyledi. |
Let's sleep. / Let them sleep. | Uyuyalım / Onlar uyusunlar |
I hope that he will come. | 'Ümit ediyorum ki, o (erkek) gelecek.' |
I suggest that he come. | Ona (erkek) gelmesini tavsiye ediyorum. |
Maybe he will come. It is possible that he will come. | 'Mümkündür, o (erkek) gelecek.' |
'The imperative mode (-u) generally relates to the second person, and in that case it is not necessary to use the pronoun 'you'. However, when referring to the first or third person, we need to use the pronoun.' | 'Emir çekiminde birinci tekil şahıs kullanılmaz (-u) genelde ikinci şahsa aittir ve zamir kullanılması şart değildir.Ancak birinci ve üçüncü şahsa ait olursa, uygun zamir kullanılabilir :' |
'When a subordinate clause introduced by 'ke' follows a verb which expresses causation in some way (command, request, admonition, desire, need, duty, permission, prohibition, etc.) the verb in the subordinate clause is in -U mode. After verbs expressing hope (esperi), fear (timi), disbelief (ne kredi), supposition (supozi), don't use -U mode.' | 'Son ek (u) , şu amacı ifade eder. Emir, rica, ikaz, mecburiyet, izin, yasak vb. gösterir. 'Ümit ediyorum', 'korkuyorum', inanmıyorum', 'tahmin ediyorum' gibi kelimelerden sonra gelecek zaman (-os) son eki kullanılmalı.' |
Some very important verbs | Çok önemli birkaç fiil |
to want to | istemek |
'to be able, can' | yapabilmek |
'to have to, must' | gerekli |
I want to come | Gelmek istiyorum |
I can come. I am able to come. | Gelebilirim |
I must come. I have to come. | Gelmem gerekli |
I want to understand. | Anlamak istiyorum |
I can understand. I am able to understand. | Anlayabilirim |
I must understand. I have to understand. | Anlamam gerek |
Something or somebody pleases me. I like something or somebody. | Bir şey veya bir kimse hoşuma gidiyor. |
I like something. Something pleases me. | Ben birşeyi beğeniyorum. |
I love somebody. | Ben birini ( bir kimseyi) seviyorum. |
Books please me. I like books. | Kitaplar hoşuma gidiyor. |
'I know... (somebody, a place...)' | Tanıyorum... |
'I know... (math, science, how to write...)' | Biliyorum... |
Do you know John? | Johan'ı tanıyor musun? |
Do you know Esperanto? | Esperanto biliyor musun? |
Exercises | undefined |
Participles | Ortaçlar |
A participle is a special form of a verb used with some form of 'esti' to form compound tenses. | 'Fiillerin sıfat, zarf ve isim hallerine ortaç denir :' |
Active voice | Etken sıfat ortaçlar |
Present: -anta | Şimdiki zaman : -ant |
Past: -inta | Geçmiş zaman : -int |
Future: -onta | Geçmiş zaman : -ont |
I am reading. | Okuyorum. |
I have read. | Okumuştum. |
I am going to read. | Okuyacağım. |
Passive voice | Pasif sıfat ortaçları |
Present: -ata | Şimdiki zaman : -at |
Past: -ita | Geçmiş zaman : -it |
Future: -ota | Gelecek zaman : -ot |
The book is being read. | Kitap okunuyor |
The book has been read. | Kitap okunmuştu |
The book is going to be read. | Kitap okunacak. |
'All of the above participles have the adjectival ending '-a'. We can regard the combination 'esti' + participle as a compound verb, or we can consider the participle to be a predicate adjective which modifies the subject. A participle ending in '-a' can also precede a noun and function as an ordinary adjective. Participles ending in '-e' function as adverbs. Participles ending in '-o' function as nouns. Examples follow.' | 'Fiillerin ortaç şekillerinin sonuna 'a' eki , zarf sonuna 'e' eki ve isim sonuna 'o' eki getirilerek, bir çeşit zarf ve isimler yapılabilir. Bunaların kullanışı daha fazla dikkat ve önem gerektirir. Gelecek sayfalarda daha fazla örnek göstereceğiz.' |
'I am reading the book. = The book is being read by me.' | 'Kitabı okuyorum = Kitap benim tarafımdan okunuyor.' |
'The reader has a good voice, but the previous one (the previous reader) had a better one.' | 'Okuyanın şu anda iyi sesi var , fakat bundan önceki okuyanın daha iyiydi.' |
'However, I think that the next reader (the one to read) will have the best voice of all.' | 'Gene de düşünüyorum, okuyacak olanın hepsinden en iyi sesi var.' |
While reading we learn. | 'Okuyarak, öğreniyoruz.' |
'About to eat the apple, he suddenly saw the worm' | 'Elmayı yemeden önce, kurdu gördü.' |
the house being built | Yapılmakta olan ev. |
the letter to be written | Yazılacak olan mektup |
the closed door | Kapatılmış kapı |
rising sun | Doğmakta olan güneş |
the survivors | Uzun yaşamış olanlar |
current month | Geçen ay |
paying members (those who are paying now) | Ödeyen üyeler |
'The participles can be combined with other tenses of 'esti'. Let's imagine that we are looking at people in a doctor's office. There is one person waiting, another ready to leave, and another is with the doctor. For each person and the doctor we may say that now:' | 'Ortaçlar diğer fiil şekilleri ile kombine edilebilirler. Düşünün ki doktor danışmasındayız; doktor danışması için bekleyen adam var, bir diğeri doktorla danışma yapacak olan ve diğeri şu an doktorla danışma yapmakta olan.Bunların herbiri için şu an diyebiliriz :' |
'If today we tell what we saw YESTERDAY at the doctor's office, we say:' | 'Eğer, dün bu danışmada neler gördüğümüzü bugün anlatırsak; diyeceğiz ki :' |
Because of recent office performance we can foresee that tomorrow: | 'Bu danışmalardaki ziyaret sıklığına göre, yarın tahmin edeceğizki :' |
Translate to English | Türkçeye çevirin |
judge | hakim |
'to assert, to declare' | iddia etmek |
'to run away, to leave in a rush' | 'kaçmak , uzaklaşmak' |
'then, therefore' | 'demek ki ,dolayısıyle' |
accused (the defendant) | 'suçlu, sanık' |
'streetcar, tram' | tramvay |
'to stand, to be standing' | ayakta durmak |
'to please, to be pleasing' | hoşuna gidiyorum |
eye | göz |
tired | yorgun |
Pronoun 'Si' | 'Si ' zamiri |
''si' is the third person reflexive pronoun, used when it refers back to the subject of the clause in which it occurs. It may have any of the forms 'si', 'sin', 'sia', 'siaj', 'sian', 'siajn'.' | ''Si ' dönüşlü zamir. Tekil ve çoğul üçüncü şahısa aittir, ve cümledeki özne için kullanılır.' |
John washed himself. | Johano kendini yıkıyor. |
'John washed him (washed somebody else, male).' | Johano onu (erkek) yıkadı. |
Sophia said to herself. | Sofia kendi kendine dedi. |
'Sophia said to her (to somebody else, female).' | Sofia ona (dişil) dedi. |
She kissed her (own) husband. | O (dişil) kocasını öptü. |
She kissed her husband (the husband of another woman). | O (dişil) onun ( başka dişinin) kocasını öptü. |
He lives happily with his son. | O (erkek) oğlu ile mutlu bir şekilde yaşıyor. |
He and his son live happily. | O (erkek) ve oğlu mutlu bir şekilde yaşıyorlar. |
'Note that 'sia' cannot be part of a compound subject, nor can it be the subject of any verb. In the following examples 'filo' relates to 'li'.' | ''Sia' öznenin bir parçası olamaz. Bu durumlarda 'ŝia','ĝia' ve 'ilia' zamirlerini kullanın. Aşağıdaki örneklerde 'filo' , 'li' 'yi kastetmektedir.' |
Exercises | undefined |
Translate to English | Türkçeye çevirin |
'to incite, provoke, excite' | 'kışkırtmak , tahrik etmek' |
continuously | zamanla |
future | gelecek |
coffee shop | kahvehane |
'to regard, to look at' | bakıyorum |
to observe | seyrediyorum |
overcoat | pardesü |
to go away | gidiyorum |
already | artık |
conflict | ihtilaf |
at home | evde |
travel by car | otomobille yolculuk |
both | her ikiside |
'obstinately, stubbornly' | inatla |
to pass | geçmek |
to pass by | dolanarak geçme |
'ass, donkey' | eşek |
mockingly | alay etmek |
to be silent | susmak |
a relative | akraba |
'car, automobile' | otomobil |
'to travel, to go by vehicle' | araçla seyahat etmek |
Fill the available space with the correct verb ending to complete the translation. Press 'Enter' or click the side button when complete. You must get at least 70% correct. | Tercümeye göre boşlukları uygun fiil takısı ile doldurun.Cümlenin doğru olduğundan eminseniz butona basın veya onaylamak için Enter tuşuna basın.%70 doğru cevaplamaya çalışın. |
'Fill the available space with the correct pronoun to complete the translation. Remember that depending on its function in the sentence, the pronoun can get the endings 'a', 'aj', an, and 'ajn'. You must get at least 70% correct.' | 'Tercümeye göre boşlukları uygun zamirlerle doldurun.Hatırlayın ki, cümledeki rolüne göre zamir 'a','aj' ve 'n' son takısını alabilir.Cümlenin doğru olduğundan eminseniz butona basın veya onaylamak için Enter tuşuna basın.%70 doğru cevaplamaya çalışın.' |
In the third lesson we showed that derived adverbs end in '-e'. There are also primitive adverbs which aren't derived: | 'Üçüncü derste gördük ki, zarflar başka kelimelerden türetilmiştir. Zarfların sonuna 'e' harfi konur.Diğer başka türetilmemiş zarflar vardır ki, bunlara basit kökler denir. İşte onlardan bir kaçı :' |
at least | Hiç olmazsa |
'also, too (placed before the word to which it relates)' | Aynı |
Give me at least two minutes. | Bana hiç olmazsa iki dakika müsaade et. |
Also John is washing himself. (Not just Mary washing herself) | Johano'da aynen yıkanıyor. |
John is also washing himself. (Not just combing his hair) | Johano'da aynı öyle yıkanıyor. |
John washes also himself. (He is not just washing others) | Johano'da aynı kendini yıkıyor. |
'yet, still' | 'Daha, hala' |
Is he still there? | O (erkek) hala burada mı? |
'just barely, hardly' | 'Ancak, henüz' |
'He just came, and had to go. (just arrived when he had to go)' | 'O (erkek) ancak gelmişti ki, hemen gitmesi gerekliydi.' |
Primitive Adverbs | Basit Zarflar |
soon | acele |
yesterday | dün |
'Come soon, please.' | 'Lütfen, acele gel.' |
I encountered him yesterday. | Onu (erkek) dün karşıladım. |
tomorrow | yarın sabah |
Tomorrow I will visit them. | Yarın onları (erkek) ziyaret edeceğim. |
'almost, nearly' | 'nerdeyse, hemen hemen' |
He almost fell. | O (erkek) nerdeyse düştü. |
They both are in the garden. | Onlar her ikiside bahçedeler. |
'Away from the eyes, away from the heart.' | 'Gözden ırak, gönülden uzak.' |
both | her ikiside (erkek-dişil) |
away | uzak |
even | 'hatta, bile, dahi' |
indeed (used for emphasis) | 'öyle, elbet, değil mi (genelde çevrilmez)' |
Even on the sun there are spots (blemishes). | Hatta güneşin üstünde bile lekeler var. |
Is he really coming? | O (erkek) acaba gelecek mi? |
'just, just now' | henüz |
He just left. | O (erkek) henüz çıktı. |
'further, more' | daha fazla |
I don't want to ride my bike any more. | Daha fazla bisiklet sürmek istemiyorum. |
This pleases me very much. | Bu benim çok hoşuma gidiyor. |
She speaks too loudly. | O (dişil) gayet çok yüksek sesle konuşuyor. |
'very, very much' | pek çok |
'too, too much' | gayet çok |
'behold, here is...' | işte |
'as if, as though, like' | sanki |
Here is the document you asked for. | İşte rica ettiğin evrak. |
The lake was like a mirror. | Göl sanki ayna gibi idi. |
'immediately, instantly' | 'derhal, hemen' |
I didn't immediately understand what she said. | 'onun (dişil) ne dediğini, hemen anlamadım.' |
denotes nearness | yakınlık gösteren ektir. |
this / here / this time | bu / burada / bu sefer |
anything whatever/ anybody whatever/ any place whatever | birşey / herhangi birisi / herhangi biryer |
'He lives thriftily, however happily.' | 'O (erkek) fakir yaşıyor, ama mutlu olarak.' |
'whatever, at all' | 'belirsizlik, kayıtsızlık' |
'nevertheless, however' | 'lakin, fakat, ama (söylenmiş birşeye zıtlık gösterir).' |
Find the correct translation for the word at the top of the frame. You must get at least 70% correct. | undefined |
Time | Saatler |
What time is it? | Saat kaç? |
At what time will you telephone me? | Saat kaçta telefon edeceksin? |
Exercises - time | Alıştırma - Saatler |
Type the appropriate time in 24 hour format (24h00m). Press 'Enter' or click the yellow lightbulb when complete. You must get at least 70% correct. | Verilen cümleye cevap olarak ayrılan boşluğa 24:00 lık düzende saati yazın.Cevabı onaylamak için Enter tuşuna veya yanındaki butona basın.%70 başarı sağlayın. |
Expressions by pairs | İkili ifadeler |
Some expressions use a pair of words: | Esperanto da bilinmesi gereken ilginç ikili ifadeli kelimeker vardır : |
'The boy at times cried, at times laughed.' | 'Erkek çoçuğu hem ağladı, hem güldü.' |
'His face at times blushed, at times turned pale.' | 'Onun (erkek) yüzü hem kızardı, hem sarardı.' |
She neither bought the garment nor rented it. | 'O (dişil) elbiseyi ne satın aldı, nede kiraladı.' |
'She bought neither a book, nor a garment.' | 'O (dişil) ne kitabı satın aldı, nede elbiseyi.' |
Contrast | Sıralamayı gösteriyor |
'The more you have, the more right you are.' | 'Ne kadar çok mal, o kadar çok hak.' |
'The more noise, the less enjoyment.' | 'Ne kadar çok gürültü, o kadar daha az zevk.' |
neither . . . nor | 'hiçbir...ne de' anlamıda / Olumsuzluğu ifade etmekte |
the more . . . the more | 'Bir ifadenin diğerine bağlı olduğunu, birlikte çalışmayı gösteriyor.' |
Both Peter and Charles work. | Petro'da Karlo'da çalışıyorlar. |
It's both rainy and windy. | Hem yağıyor hem esiyor. |
both . . . and | Üzerinde durmak veya ısrar etmeyi gösterir. |
Other interrogative forms | Diğer soru şekilleri |
'Besides the way shown in lesson 2, there are other ways to make questions:' | 'İkinci derste okuduğumuz şekilden başka, Esperanto'da başka şekilde soru sorma imkanıda vardır.' |
Is the box blue? | Acaba kutu mavi mi? |
'The box is blue, isn't it?' | 'Kutu mavi, değil mi?' |
'The box isn't blue, is it?' | 'Kutu mavi değil, değil mi?' |
'Rain or shine, I will certainly go. (Whether it rains or whether it shines, . . .)' | 'Acaba yağacak mı yoksa güneş mi doğacak, ben gideceğim ya.' |
'Whether for fear or for pride, he didn't answer.' | 'Korkudan mı, gururdan mı, o (erkek) hiçbir cevap vermedi.' |
'whether . . . whether, whether . . . or' | 'Aralarında seçimin ilgisiz, serbest veya emin olmayan imkanları göstermekte.' |
Are you going to the movies? | Sinemaya gidecek misin? |
'You are going to the movies, aren't you?' | Sinemaya gideceksin değil mi? |
'You aren't going to the movies, are you?' | Sinemaya gitmeyeceksin değil mi? |
encore! one more time! | Tekrar! |
shame! | üff ! |
ah! | 'tüh!, ha!' |
hurrah! | 'hurra! , çok yaşa!' |
'well, now...' | 'e, ... !' |
'either this, or this...' | hadi hadi ! |
woe! | zavallı ! |
oh dear! alas! (lament) | ne yazık ! |
poor me! | 'vay halime ! , zavallı ben !' |
and now? | Aa? |
Interjections | 'Ünlem, Nida edatı' |
abbreviations | Kısaltmalar |
'etc., and further in that way' | 'vs. , vb. gibi' |
'this is, i.e.' | t.e. yani |
'Mister, Mr., Sir, gentleman' | beyefendi |
'Miss, unmarried woman' | evlenmemiş bayan |
Esperanto | Esperanto |
esperantist | esperantist |
esperantist (same idea) | kafadar |
please | lütfedin |
street | sokak |
'Mrs., Madam, lady' | hanımefendi |
Exercise | Alıştırma |
Give two other ways to make the questions: | Soruları yapmak için iki yol bulun. |
Give two ways to say the time: | Saatleri söylemek için iki yol bulun. |
Transitive and intransitive verbs | Fiillerin Geçişliliği |
'Some verbs, called transitive verbs, take a direct object. In lesson 2 we saw that a direct object is always in the accusative case. Other verbs, called intransitive verbs, do not take a direct object. For example,' | İkinci derste -i halin cümledeki fiilin hükmü tamamlamaya yarayan kullanışını gördünüz. Lakin bazı fiilllerin tamamlayıcıya ihtiyacı yoktur. Örneğin : |
Something important happened. | Önemli birşey oldu. |
I am very happy today. | Bu gün çok seviniyorum. |
They are already sleeping in their beds. | 'Onlar, artık yataklarında uyuyorlar.' |
The young people danced very much. | Gençler çok dans ettiler. |
Note | Not. |
These verbs may have a complement using a preposition: | Bu fiillerden bazılarının edata bağlı olarak tamamlayıcısı vardır. |
His father died because of cancer. | Onun ( erkek ) babası kanserden öldü. |
I am very glad about your happiness! | Senin mutluluğun için çok seviniyorum. |
Some verbs which are ordinarily intransitive can sometimes take a direct object: | 'Bir diğerleri, bazı durumlarda direkt tamamlayıcı olabilirler.' |
She is sleeping a deep sleep. | O ( dişil ) derin uyku uyuyor. |
She danced a waltz with him. | O ( dişil ) onunla ( erkek ) vals yaptı. |
All verbs with the suffix '-iĝi' are intransitive (no direct object). They are often formed by adding '-iĝi' to a noun or to an adjective. The meaning can generally be expressed by the English verb 'to become'. | 'IĜ son eki olan bütün fiiller geçişlidir, yani tamamlayıcıya ihtiyacı yoktur ve şunu ifade edebilirler:' |
In winter the waters freeze. (become ice) | Kışın su buz tutuyor. |
She married (became a wife) her cousin. (Note that 'kuzo' is always male.) | O ( dişil ) kuzeninle evlendi. |
Today the weather became warmer again. | Bu gün hava yeniden ısındı. |
''-iĝi' is often added to transitive verbs. The result is an intransitive verb whose meaning can often by expressed by 'become' + a past participle. So 'kuiri' = to cook, and 'kuirigxi' = to become cooked.' | '2. IĜ son ekini alarak meydana gelmiş geçişli fiillerde durum değişikliği olmaz, sadece kendiliğinden olan hareket için geçerlidir.' |
'The crowd ran more slowly than the vehicle, which was rolling very fast.' | 'Kalabalık, çok hızlı hareket eden taşıt aracından daha yavaş koşuyordu.' |
'Suddenly he found himself on the street, all alone.' | 'O (erkek ) birdenbire, kendini sokakta yalnız buldu.' |
At what time will the lesson start? | Ders saat kaçta başlayacak? |
Masses of pedestrians moved on the sidewalks. | Kaldırım üzerinde yaya kalabalığı yürüyordu. |
Verbs ending in '-iĝi' typically indicate a transition to a new state whose characteristics are indicated by the root. The doer or perpetrator of the action is not specified. | '1. Yeni duruma geçiş.Kökler neticeyi, yeni durumu gösteriyor.IĜ son ekli fiillerde harekete sebep olan olayın nedeni önemli değildir:' |
Some verbs have no subject: (The grammatical subject 'it' in English has no real meaning.) | Öznesi olmayan fiillerde mevcuttur: |
Yesterday it rained very much. | Dün çok yağmur yağdı. |
'It is dawning, and I have to go home.' | Güneş doğuyor ve benim eve gitmem lazım. |
It was snowing very hard and he couldn't leave the cabin. | Çok kuvvetli kar yağdı ve o (erkek ) kulübeden çıkamadı. |
Verbs with the suffix -IG- are always transitive. The meaning is often expressable by 'to make'. | IG son eki almış fiiller her zaman geçişlidir. |
The trip certainly made you tired. | Yolculuk sizi herhalde yordu. |
The Southern sun burns his uncovered head. (makes it burn) | 'Güney güneşi, onun ( erkek ) çıplak başını yaktı.' |
The father wants to marry off his older daughter immediately. (make her a wife) | Baba daha yaşlı kızını derhal evlendirmek istiyor. |
Note | Not: |
Always remember that the verb 'esti' doesn't require the accusative. Don't use the accusative after a preposition. | 'Hatırlayın ki, 'esti ' - olmak kelimesi -i hali almaz ve edattan sonra -i hali kullanmayın.' |
'Certainly you already noted the extraordinary possibility of expression of Esperanto. In fact, by adding various prefixes, suffixes and grammatical endings to a given root, you can create many words, some of them without a direct translation to English. Some examples of word creation follow:' | 'Herhalde Esperanto'nun sıradışı ifade imkanını fark ettiniz. Aslında, ön takı, son takı ve takı kullanarak, birçok kelime yapılabilir, ki bunlardan bazılarını ana dilinizde karşılığı dahi olmayabilir.Fakat Esperanto'nun zenginliği bununla bitmiyor. Kökleri birleştirme sistemi ile eş anlamlı kelimeler bularak veya kelimelerin nüanslarını belirterek, sözlük çoğaltılabilir:' |
Word making in Esperanto | Esperanto'da kelime yapma |
Using prefixes and suffixes: | 'Son ekler vasıtasıyle, ön ve son ekler :' |
Note | Not: |
'Even if it is possible to build words with more than two prefixes and/or suffixes, in favor of clarity and elegance it is preferable to avoid such creations. Thus, instead of 'belulineto' we prefer 'eta belulino'. The order in which affixes occur influences meaning:' | 'Her ne kadar ikiden fazla ön ve son eklerle kelime türetilse de, açıklık ve incelik açısından bu tür yapımlardan kaçınılmalıdır. Örneğin: ' Güzelcik ' yerine ' Minik güzel ' ' i tercih edin.' |
'Joining roots. The grammatical ending of the first element, often '-o', is usually omitted, but it may be retained to facilitate pronounceability.' | 'Kökleri birleştirerek, bileşik cümlenin açıklığı ve inceliği açısından birinci kökün veya 'hayır ' eki atlatılabilir:' |
steamship | buharlı gemi |
whaler | balina avcı gemisi |
spaceship | uzay gemisi |
going around | dairesel dolaşımlar |
going on foot | yaya yürümek |
light red | açık kırmızı ( renk ) |
blood red | kan kırmızısı |
redness of the sky at dawn | sabah kızıllığı |
forearm | elin ön kısmı |
to read aloud | yüksek sesle okuyorum |
to eat until satiated | doyana kadar yiyiyorum. |
'millennium, thousand years' | bin yıl |
'century, hundred years' | yüz yıl |
Creating words from groups of words: | 'Bir grup kelimeden, kelime üretmek:' |
From 'scivola' you can make: | ' Scivola ' ' dan şu kelime meydana gelebilir: |
'curious, having a tendency to want to know' | Meraklı |
Note: | Not: |
a curious person | Meraklı adam |
Esperanto music | Esperanto 'ca müzik |
'Now you can listen to a song in Esperanto, 'Bluaj Fragoj' (Blue Strawberries), sung by Merlin, a Brazilian pop group, which has already recorded 2 albums in Esperanto and has played all around the world. The group: Markone Froes (voice and guitar), Guilherme Lima (drums), Aldrin Gandra (electric guitar), Sergio Ribeiro (bass guitar) and Sergio Vieira (keyboard).' | 'Şimdi bütün dünyada sunulan ve şu ana kadar Esperanto'ca iki albüm kaydetmiş bir Brezilya alt grubu ve Merlin tarafından icra edilen ' Bluaj Fragoj ' şarkısını dinleyin. Grup : Markone Froes (vokal ve gitar ), Guilherme Lima ( Bateri ), Aldrin Gandra ( elektro gitar ), Sérgio Ribeiro ( bas gitar ) ve Sérgio Vieira ( klavye ) topluluğundan oluşmaktadır.' |
Where to buy the CD: | KD nereden satın alabilirim: |
The musical group Merlin en internet: | İnternette Merlin müzik grubu: |
To listen to more songs in Esperanto: | Esperanto'ca başka şarkılar dinlemek için : |
CD's by this group: | Grubun diskografisi : |
Vocabulary | Sözlük |
New words from the song 'Bluaj Fragoj' (Blue Strawberries). Note the compound words used in the song. | Aşağıdaki ' Bluaj Fragoj ' ( Mavi Çilekler ) şarkısında yeni kelimeler vardır. Bileşik kelimelere dikkat edin. |
strawberry | Çilek |
to prove | ispat etmek |
to approach | -ya gidiyorum. |
'sky, heaven' | gökyüzü |
'arc, bow' | 'kemer , yay' |
rainbow | Gökkuşağı |
soul | can |
value | değer |
truth | gerçek |
light | aydınlık |
infinity | Sonsuz |
to arrive at | -ya doğru geliyorum |
Translate to English | Türkçeye çevirin. |
park | park |
to receive | kabul etmek |
'to support, to endorse' | desteklemek |
law | kanun |
to propose | teklif etmek |
'to put, to place' | koymak |
equal | eşit |
to honor | onurlandırmak |
'to remain, to stay' | kalmak |
Article from an Esperanto magazine: | Esperanto basınından makale: |
'to aim, to intend' | amaçlamak |
library | kütüphane |
local | yerli |
Final Test | Son sınav |
'You have arrived at the final test, which will allow you to evaluate your Esperanto knowledge. Do the exercises calmly, without rushing. Good luck!' | Şu ana kadar Esperanto dilinde edindiğiniz bilgileri sınamak için son sınava geldiniz. Acele etmeden alıştırmaları yapınız. Başarılar ! |
Give the plural form of the following words: | 1. Aşağıdaki kelimeleri çoğula çevirin: |
Give the feminine form of the following words: | 2. Aşağıdaki kelimeleri dişile çeviriniz: |
Show the opposite of the following words: | 3. Aşağıdaki kelimelerin tersini gösterin: |
Make two questions for each of the following sentences: | 4. Aşağıdaki cümlelerden herbirine Esperanto dilinde ikişer soru yapın: |
'Translate the following sentences, with the correct accusative ending (-n):' | 5. Aşağıdaki cümleleri -i hali son ekine (-n) dikkat ederek çevirin. |
a) The bird catches the insect. | a) Kuş böcekleri yakalıyor. |
b) The girl forgot the cake. | b) Kızlar tatlıyı unuttular. |
c) The park received a new name. | c) Park yeni isim aldı. |
d) Close the door and have a seat here. | d) Kapıyı kapatın ve burada oturun. |
e) We admired many animals. | e) Birçok hayvana hayran kaldık. |
f) I read Peter's book. I was reading Peter's book. | f) Petro'nun kitabını okudum. |
g) He got sick last week. | g) O (erkek) geçen hafta hastalandı. |
h) My brothers live in Saint Paul. | h) Kardeşlerim San-Paŭlo ' da yaşıyor. |
6. Write the sentence with the correct correlative: | 6. Cümleyi uygun nispi zamirle yazın: |
7. Write the sentence with the correct preposition: | 7. Cümleyi uygun edatla yazın ( Ön takı ile) : |
8. Show the prefix or suffix corresponding to the definition and give an example: | 8. Açıklamaya uygun olan ön ve son takıyı gösterin ve bir örnek verin : |
a) Both sexes together: | a) Her iki cinsten soylar birlikteliği : |
b) The individual characterized by the root: | b) Kök tarafından nitelendirilmiş varlık : |
'c) Wrong, mistaken, or incorrect action:' | 'c) Yanlış , doğru olmayan eylem :' |
'd) Bigger, more intense.' | 'd) Hangisi büyümeye, yoğunlaşmaya daha elverişlidir.' |
e) Indicates worthiness: | e) Hangisi gösterilmeye layıktır. |
9. Translate to Esperanto: | 9. Esperanto'ya çevirin : |
Translate to English: | 10. Türkçeye çevirin : |
'Good morning! My name is Jacob. I am a gardener and I like flowers very much. I work at the zoological garden in Saint Paul, because I also like animals. When I work, generally I do it while singing. All my friends say that the flowers are beautiful because I sing joyfully. Do you believe that this is so?' | 'İyi günler ! Benim adım Jakobo. Ben bahçıvanım ve çiçekleri çok seviyorum.Ben San-Paŭlo'da hayvanat bahçesinde çalışıyorum, çünkü hayvanlarıda çok seviyorum. Çalışırken genelde bu işi şarkı söylerek yapıyorum. Bütün arkadaşlarım çiçekler çok güzel diyorlar. İnanıyor musunuz ki bu böyledir ?' |
I have a tutor for the course. | Kurs yönetmenim var |
Use the system of the course. | Bu programın sistemini kullanın |
Language: | Dil : |
Font: | Yazı : |
Name: | İsim : |
e-mail address: | e-mail adresi : |
Course tutor | Kurs Yönetmeni |
Translation | Çeviri |
'The course tutor is an Esperanto teacher who will correct the translation exercises and will clarify your doubts and will also check the final examination. To find a course tutor, click on the following link:' | 'Kurs yönetmeni Esperanto öğretmeniniz olup aynı zamanda tercüme alıştırmalarını düzelterek, sizin şüphelerinizi aydınlatarak son sınavınızı yönetecektir. Kurs yönetmeninizin olmasını istiyorsanız aşağıdaki linki tıklayın:' |
'To send messages to the tutor, I prefer to use the following system for the super-signed letters:' | 'Mesajları kurs yönetmenine gönderirken, harf üstü işaretleri kullanmayı tercih ediyorum.' |
Super-sign system | Harf üstü işaret sistemi |
Example: | Deneme örneği : |
Translation exercises | undefined |
Automatic save | undefined |
Unicode | Unicode |
''x' system (ŝ = sx)' | 'sistem 'x' ( cx, gx, hx, jx, sx, ux)' |
''h' system (ŝ = sh)' | 'sistem 'h' ( ch, gh, hh, jh, sx, u )' |
Ask me if I want to save | undefined |
Don't save | undefined |
What is Esperanto? | Esperanto Nedir ? |
How to use the course | Kursu nasıl kullanmalı |
To contact the author | undefined |
Settings | Konfigürasyonlar |
Credits | Lisanslar |
Exit | Çıkış |
Where did I stop? | Son derse katılım |